Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Arındırıcı
Arındırıcı
Arındırıcı
Ebook184 pages2 hours

Arındırıcı

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Bertram ve üç arkadaşı, Atmacalar adında küçük bir çete kurar. Garson olarak çalışan annesiyle yaşayan Bertham, kendisi yedi yaşındayken cinayetten yargılanarak ömür boyu hapse mahkûm olan babasını pek hatırlamaz. Bir gün restorandan çaldığı Amerikan yapımı pahalı bir Schott deri ceket, hem kendisi hem de çevresindekiler için ölümcül sonuçlara neden olacaktır. Polis Soruşturmaları Komisyonu’ndan Dedektif Rolando Benito ve meslektaşı, iki polisi sorgulamak üzere görevlendirilir. Hapishanedeki gardiyanlardan biri, dairesinden gelen gürültüyle ilgili şikâyeti soruşturmak için gelen iki polis memurunun önünde dördüncü kattan atlar. Ölen gardiyan, Rolando’nun torunun okul arkadaşının babasıdır. Rolando, adamın çalıştığı hapishanedeki bir mahkûmun öldüğünü, gardiyanın da kendini tehdit altında hissettiğini öğrenir. Belki de karşılarındaki bir intihar vakası değildir. Anne Larsen, Doğu Jutland TV2’de gazetecidir. Kendi bebeğini öldürdüğü için gardiyanın çalıştığı hapishanede yatan Patrick Asp’in herkesle bağlantısı varmış gibi görünmektedir. Gizemli cinayetler birbirini izlerken, Yüksek Mahkeme yargıcı da ortalardan kaybolur. Rolando Benito ve Anne Larsen, bu olayların birbiriyle bağlantılı olup olmadığını çözmek için birlikte çalışmaya karar verirler. Tüm bu olayları birbirine bağlayansa Bertham ve çaldığı cekettir. Artık Anne’in de hayatı tehlikeye girmiştir.
LanguageTürkçe
PublisherSAGA Egmont
Release dateAug 28, 2019
ISBN9788726233568

Read more from Inger Gammelgaard Madsen

Related to Arındırıcı

Related ebooks

Related categories

Reviews for Arındırıcı

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Arındırıcı - Inger Gammelgaard Madsen

    purchaser.

    Arındırıcı

    Bölüm 1:6

    Liste

    Ceketi omuzlardan biraz büyük geliyordu ve yeni alınmış deri ile karışık tütün kokuyordu. Konyak rengiydi. Diğer çocukları karşılamak için kollarını açıp büktüğünde hafifçe gıcırdadı. Onlara özel bir selamlaşma şekliydi bu.

    Herkes önce kendi göğsünü bir kez yumrukluyordu. Sonra işaret ve orta parmaklarını sağ şakağına götürüyor ve diğer herkesle yumruk tokuşturuyordu.

    Bu selamlaşmayı Jack bulmuştu. Ritüelleri çok severdi. Gerçi her türlü takıntılı davranıştan hoşlanırdı. Hastalığı teşhis edildikten sonra artık çalışmasına da gerek kalmamıştı. Grubun yaşça en büyüğüydü. Sonbaharda bir marangozun yanında çırak olarak işe başlayacakken, annesi aynı hareketleri defalarca tekrarladığı fark ederek onu psikoloğa götürmüştü.

    Jack, sesinde gururlu bir ifadeyle psikoloğun ona OKB teşhisi koyduğunu anlatmıştı. Artık başkalarında olmayan bir şeye sahipti.

    Bertram kendisine de teşhis konmasını istiyordu. Liseye gitmeyeceğine çok önceden karar vermiş, ortaokuldaki son sınavlarını verdiği günden itibaren de iş aramaya başlamıştı. Ama piyasada pek iş yoktu.

    Jack ve diğerleriyle tanıştığında durum buydu. Kendilerine Atmacalar diyorlardı. Huzuru korumak için geceleri sokaklarda devriye gezen Gece Atmacaları oluşumuna pek de üstü kapalı olmayan bir şekilde atıfta bulunuyorlardı.

    Zeki ve atik olan atmacalar, diğer kuşları avlar ve sivri uzuvlarını silah olarak kullanırlardı. Oysa Gece Atmacaları geceleri geç yatan bir grup insandan ibaretti.

     Vay beeee, ceketin de yakıyor! dedi Felix. Öyle etkilenmişti ki, tabletin ışığında iyice soluk görünen yüzünü ekrandan bir saniyeliğine de olsa kaldırmıştı.

     Nereden aldın onu bakayım? Jack sigara dumanını ağzının köşesinden usulca dışarı bıraktı, bir yandan da şüpheli gözlerle Bertram’ı süzüyordu.

     Aynen, nereden yürüttün? diye sordu Kasper. Doğru tahmin etmişti.

    Restorandan, diye itiraf etti Bertram. Ellerini ceplerine soktu ve sert görünmeye çalıştı. "Pahalı bir markadır: Schott, Amerikan Yapımı."

    Jack, dudağında çarpık bir gülümsemeyle Seksi Eva’nın böyle müşterilere hizmet verdiğini bilmezdim, dedi ve sigarasının külünü silkti.

    Jack ne zaman Eva Maja’dan böyle bahsetse, Bertram’ın siniri bozulurdu. Çocukça geldiği için ona hiçbir zaman anne dememiş olsa da, Jack’in bakışlarından hoşlanmıyordu. Kadınlar konusunda çok tecrübeli yetişkin bir adammış gibi davranması onu sinir ediyordu. Halbuki şimdiye kadar tek bir kız arkadaşı olmuştu ve onu da bir haftada kendinden uzaklaştırmıştı.

    Bertram Jack’in yüzüne bir yumruk indirmek istiyor, ama bunun muhtemelen kötü bir fikir olduğunu biliyordu. Söz konusu yumruk atmak olduğunda, Jack’in bir şeyleri tekrarlama dürtüsünün iyi sonuçlar doğurmayacağı kesindi. Hem boks dersleri almıştı. Terapi niteliğinde olduğunu ileri sürüyordu.

    Bertram da her zaman yaptığı gibi öfkesini yuttu.

    Peki, Usta bunu satmak ister mi dersin? diye sordu Kasper. Usta denen adamın sürekli peşlerinde olmasının sebebi de kendisiydi zaten. Çaldıkları şeyleri satabiliyor olması iyiydi, ama bu yaşlı şişko Bertram’ın iyice sinirine dokunmaya başlamıştı. Sürekli müdahale ediyor, sanki hepsi onun emrinde çalışıyormuş gibi davranıyordu. Kendisi bir şeyler çalıp çırpsaydı ya?

    Bertram, Usta’ya güvenmiyordu; Usta da Atmacalar’a. Bu işi kendileri için yaptıkları ve marketten bir şeyler yürütmek onlara oyun gibi geldiği zamanlarda her şey daha eğlenceliydi. Elbette soygunlardan biraz para kazanıyorlardı, ama onun da bir bedeli oluyordu.

    Usta’nın ceketle ilgili hiçbir şey bilmesini istemiyorum.

    Yani kendine mi saklayacaksın? diye sordu Kasper şaşkınlık içinde.

    Bertram, nehre bakan tahta iskelenin üzerindeki Jack’in yanına oturdu.

    Güneş bu Nisan gününü bahar havasına bürümeye karar vermişti. Ama yine de ceketi aldığına memnundu. Rüzgar hâlâ serin esiyordu.

    Aros Müzesi’nin üstündeki süs amaçlı gökkuşağına baktı. Ziyaretçiler, renkli camın arkasında ufak benekler gibi görünüyordu. Gökkuşağı ise kare şeklindeki devasa müze binasının tepesine iniş yapmış bir UFO gibiydi. Sanki uzaylılar camın arkasında plan yapıyor, şehre saldıracakları zamanın gelmesini bekliyorlardı.

    Genelde öğlene kadar uyuduğu için, gece uyku tutmadığında bilgisayarının başına oturur ve bu tür hikayeler yazardı: Zombiler, vampirler ve kötü ruhlar. Kan ve dehşet. Bir psikiyatr bu yazdıklarını okusa, ona da bir teşhis koyulacağı kesindi. Nehrin yeşilimsi kahverengi suyuna tükürdü ve başını salladı.

    Usta bunu öğrenirse aklını oynatır. Büyük ihtimalle çok paraya satar, biz de...

    Kapa çeneni, Felix! Bazı şeyleri kendimize saklayabileceğimiz konusunda anlaşmıştık. Usta’nın her şeyi bilmesi gerekmiyor, diye gürledi Jack. Felix de yeniden tabletinin ekranına gömüldü ve ruh gibi takılmaya başladı.

    Cüzdanı da boşalttın mı? En azından onun içindekileri bölüşebilirdik, dedi Jack aksi bir tavırla. Sigarasının izmaritini suya attı. İzmarit tam da Bertram’ın tükürdüğü yerin yanına düştü.

    Cebinde bir şey yoktu.

    Yani sahibi hakkında hiçbir fikrin yok? Ya bir aynasıza aitse? Hatta dün gece seni enseleyen polisin bile olabilir.

    Elektronik dükkanındaki görevli, bunların bir iş çevirdiğini anlamıştı ve az kalsın yakayı ele veriyorlardı. Devriye aracı da yakınlarda olmalıydı, aksi halde o kadar çabuk gelemezlerdi. Memurlardan biri arabadan fırlayarak Bertram’ı yakasından tutmuş, ama Bertram karşı koyarak kaçmayı başarmıştı.

    Yüzünü gören memurun, sağ gözünün hemen yanındaki bozuk para büyüklüğündeki doğum lekesinden kimliğini tespit etmesi işten bile değildi. Adam bu lekeye dikkatlice bakmıştı.

    Bertram omuz silkti.

    Peki ya ceketin ona ait olduğunu nasıl kanıtlayacak ki?

    Omzunun arkasındaki iz sayesinde. Yanık izi mi o?

    Bertram bunu daha önce fark etmemişti. Sigaradan yanmışa benziyordu.

    Kahretsin! diye tısladı.

    Jack yine çarpık ağzıyla gülümsedi. Bu çarpıklığın bebekken geçirdiği yarık dudak ameliyatından kaynaklandığını söylemişti onlara. Bazıları da, şu ana dek kaybettiği tek kavgada rakibi üst dudağını patlattığı için olduğunu iddia ediyordu. Onlara göre boksa da zaten bu yüzden başlamıştı. Birden Bertram’ın arkasında bir şey dikkatini çekti.

    Siktir! Usta dedik dedik, bakın kim geliyor.

    Bertram başını çevirdiğinde, çimlerin üzerinde yalpalayarak kendilerine doğru yürüyen kısa boylu şişman adamı gördü. Öğrenciler ağaçların altında bir şeyler okuyorlardı. Hava henüz tam ısınmamış olsa da, Mill Parkı oldukça kalabalıktı.

    Usta geldi ve önlerinde durdu. Nefes nefese kalmıştı. Gömleğinin koltuk altları terden sırılsıklamdı.

    Burada olacağınızı düşündüm, her zamanki gibi. Bu gece size bir iş var.

    Paralı bir iş mi? diye sordu Jack, umarsız görünmeye çalışarak.

    Elbette! Parasız iş mi yapılırmış? Her zamanki payınızı alacaksınız. Usta elinin tersiyle burnunu sildi. Ama sadece iki kişi lazım. Gizli kapaklı bir iş. Jack, biri sensin.

    Neden ben? diye karşı çıkacak oldu Jack.

    18 yaşın üstünde ve ehliyeti olan tek kişi sensin de ondan. Araba hazır. Kasper, yanında sen git. En güçlüleri sensin galiba.

    Usta sanki vücut yapılarını daha önce hiç fark etmemiş gibi dördüne de uzun uzun baktı. Jack elbette en güçlüleri olduğu kanısındaydı. Bu sebeple attığı gücenmiş bakışları Usta hiç fark etmemiş gibiydi. Elbette burada söz konusu olan en agresif olanın kim olduğu değildi.

    Kasper dünden hazır bir şekilde ayağa kalktı ve pantolonunun tozunu silkeledi. Usta etraflarındayken daima gergin görünürdü. Bertram, bu ikisinin birbirini nasıl tanıdığını hiç bilmiyor olsa da, Kasper’in bu adamdan korktuğuna şüphe yoktu.

    "Peki biz ne yapacağız?" diye sordu eliyle Felix’i de göstererek.

    Usta kısık, kanlı gözleriyle bir süre daha ona baktı. Söylentilere göre, soygunlardan kazandığı paranın hepsini alkole yatırıyordu. Ama Bertram, kendi paylarını aldıkları sürece Usta’nın parasını nereye harcadığıyla pek ilgilenmiyordu.

    Siz de mallar alıcıya teslim edileceği zaman yardım edersiniz. Hasselager’deki bir depolama tesisinde duran birkaç parça tasarım mobilya için sipariş aldık.

    Usta, üstünde banliyölerdeki bir adresin yazılı olduğu bir kağıt parçası ile birlikte siyah bir sandalye fotoğrafı uzattı Jack’e. Daha önce de buna benzer bir şey çalmışlardı. Usta buna Yumurta diyordu.

    Bertram sandalyeyi pek beğenmedi, hele ki dokuz bin Euro edecek bir yanını hiç göremiyordu. Usta halen onu dikkatli gözlerle süzüyordu.

    Ceketin de güzelmiş, genç. Eline para filan mı geçti? dedi.

    Sanki doğa bu repliği bekliyormuşçasına, parkın içinden gelerek kurumuş yaprakları süpüren serin bir rüzgar üfürdü. Bertram ürperdi.

    Ben... şey, bize her ödeme yaptığında kenara biraz atmıştım, diye mırıldandı.

    Usta kaşını kaldırarak birkaç kez başını aşağı yukarı salladı. Pek yutmamış gibiydi.

    O zaman size fazla pay veriyorum, desene! Pahalı görünüyor.

    Eva Maja da biraz para verdi işte, diye yalan söyledi.

    Eva Maja mı? Annenden mi bahsediyorsun? O çöplükte çalışarak para kazanıyor mu ki o?

    Orası çöplük değil. Şık bir restoran.

    Şıkmış! diye dalga geçti Usta. O mekanla veya annenle ilgili hiçbir şey şık olamaz.

    Paketten bir sigara çıkardı ve çakmağını eliyle rüzgara karşı koruyarak yakmaya çalıştı. Kasper hemen yardıma gitti.

    Usta hâlâ Bertram’a bakıyordu; burun deliklerinden çıkardığı duman onu öfkeli bir ejderha gibi gösteriyordu.

    Bu arada, babanın selamı var. Seni özlemiş.

    Bertram söyleyecek bir şey bulamadı. Birkaç kez yutkundu, nabzı yükseldi.

    Beni üzüyorsun, genç adam. Hapisteyken karım ve çocuklarım ziyarete gelmese yaşayamazdım. Annen de ziyarete gitmiyor ki adamı.

    Bertram halen bir şey söylemiyordu. Usta sitemle kafasını salladı ve çabasından vazgeçti. Giderken Jack ve Kasper de onu takip ettiler. Onlara depolama tesisine nasıl gireceklerini anlatacaktı. Bertram bu işlerin nasıl yürüdüğünü zaten biliyordu.

    Usta’nın orada geçirdiği zaman boyunca Felix ekrandan gözünü ayırmamıştı. Tamamen kendi dünyasındaydı.

    Birden kendi bacağına bir tokat indirerek yüksek sesle gülmeye başladı.

    Başardım lan! İnternette kimse Felix’ten saklanamaz!

    Neyi başardın be? diye sordu Bertram, Felix’in kahkahasına gülerek. Duygularını bu şekilde açıkça belli etmesi sık görülen bir durum değildi.

    Felix ekranı ona çevirdi, ama Bertram gördüğü rakamlardan ve kodlardan en ufak bir şey anlamıyordu.

    Bunlar nedir?

    Felix gücenmiş bir tavırla tableti geri aldı. Bir şeyler yazarak ekranı tekrar ona gösterdi.

    Peki, şimdi anladın mı?

    Bir lisenin internet sitesi, ama...

    Anlamadın mı hâlâ? Kardeşimin gittiği okulun sistemini hack’ledim. Devamsızlığını ‘0 gün’ olarak değiştirdim.

    Felix tekrar güldü; Bertram ise keyifsizce başını salladı.

    Çok geçmeden fark etmezler mi sence? Yakalanırsan yıllarca hapis yatarsın, biliyorsun değil mi?

    Fark edemezler. Benim yaptığım şekilde asla. Hem sadece eğlencesine yapıyorum.

    Ciddiyim, Felix. Polis artık bu işlerden anlıyor. Yapanın sen olduğunu bulurlarsa...

    "Eee, ne olur? Beni de mi hapiste ziyaret etmezsin? Baban gibi adam öldürmedim sonuçta..." dedi Felix. Ama sözcükler ağzından çıkar çıkmaz pişman oldu.

    Bak, özür dilerim. Babanı neden ziyarete gitmek istemediğini anlıyorum, çünkü... Annenin de istememesini anlıyorum.

    Babamdan bahsetmeyi kes, tamamı mı? Bertram dişlerini sıkarak konuşuyordu artık. Eva Maja hakkında da konuşma!

    Üzgünüm.

    Felix, nehrin sakince akıp giden sularına baktı. Normalde soluk olan yüzü kıpkırmızı olmuştu. Omuz hizasındaki saçlarını bugün tepesinde topladığı için bu durum daha da belirginleşiyordu. Bertram ona yandan bakıyordu. Bu açıdan bir kız gibi görünüyordu. Her zaman biraz inek bir tip olmuştu. İkisi birbirinin taban tabana zıddıydı. Yine de, Kasper ve Jack’in de yaşadığı yüksek binaya Eva Maja ile birlikte taşındıklarında tanıştığı ilk kişi Felix olmuştu.

    O ve Felix aynı sınıftaydılar ve her açıdan birlikte büyümüş sayılırlardı. Oturdukları yerdeki halka açık barbekü alanı, genellikle etten çok esrar kokardı. Burada erkekler sık sık içer ve kavga ederdi. Bazı sakinlerin gürültüye ve kavgalara dayanamayıp polis çağırdığı çok olurdu. Yine de Eva Maja ile tek başlarına yaşamaya başladıklarında, hayat daha iyiye gitmeye başlamıştı.

    Ben söylemiş olayım, Felix... Dikkatli ol. Usta senin bu yeteneğini öğrenmesin. Kesin kendi çıkarına kullanmaya çalışır. Sonra eğlencesine yaptığın bir şey olmaktan çıkar.

    Bu bir yetenek mi bilmiyorum, sadece deniyorum işte, diye homurdandı Felix.

    Bir ördek, suyun yüzeyindeki bir şeyi kaptı ve yüzerek uzaklaştı. Güneş deri ceketin sırtını fırın gibi yakıyordu. Bertram ceketi çıkardı.

    Bir süre sessizce oturdular. Felix bir bira şişesinin kapağını ördeğe fırlattı. Ördek neredeyse kapağı yutuyordu. İkisi de güldüler.

    Ceplerinde bir şey olmadığından emin misin? diye sordu Felix cekete bakarak. Cep telefonu falan varsa takip edip seni bulabilirler. İç ceplere baktın mı? Böyle ceketlerin iç cebi olur.

    Bertram başıyla onayladı, ama yine de ceketi bir kez daha incelemeye koyuldu. Gerçekten de restorandan aceleyle çıkarken sadece dış ceplere bakmıştı. Eva Maja’yı görmeye ve akşam yemeği için para istemeye restorana gittiğinde ceket bir sandalyenin arkasında asılı duruyordu.

    Annesi, orada

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1