Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Merxas
Merxas
Merxas
Ebook112 pages1 hour

Merxas

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Mérxas, Frankfurt am Main'da ailesiyle yaşayan 36 yaşında bir insandır. Yaşadığı caddenin hemen arkasında bir benzinlik vardır. Benzinlik tamemen kendisini geri çekmiş ve dört duvar arasında evine kapanan Mérxas'ın uğradığı tek yerdir. Mérxas ağır manik-depresiftir ve intihar düşünceleri vardır. Mérxas benzinlikte calışan Sipan'ı, onun kız kardeşi Necla'yı, Necla'nın arkadaşı Perihan'ı ve Sipan'ın kız arkadaşı Songül ile tanışır. Alan Lezan'da Mérxas gibi sigara almak için arada bir benzinliğe uğrar ve bu insanlar ile yaşadığını hergün bir günlük yazıyormuş gibi kaleme döker. Kitabın için de acının, parçalanmışlığın, hiçliğin, endogen deprasyonların tüm anlatıya sindiği ama belli belirsiz bir umudun okuyucuya hissettirildiği, her bir kelimesi düşünülerek oluşturulmuş sıkı, mütevazi, karamsarlığa yer vermiyen, ağır hastalığa rağmen, satırlararası güldüren bir içsel optimist yolculuktur Mérxas.
LanguageTürkçe
Publisherepubli
Release dateAug 6, 2016
ISBN9783741836411
Merxas

Related to Merxas

Related ebooks

Related categories

Reviews for Merxas

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Merxas - Alan Lezan

    Mérxas

    Alan Lezan

    ©Juli 2009 – Alan Lezan - Frankfurt am Main

    1

    Gece karanlık, gizem ve ürperti demektir. Gizem bilinmezliğe açılan yol gibidir. Bilinmezlik merak uyandırır, dolayısıyla hayallerin yoğun olduğu saatlerdir, katran karası geceler!

    Ve gündüzlerin uyumuş halidir belki de, geceler!

    Nedense Mérxas’ın gözüne geceleri uyku girmiyordu. Aslında öyle önemli günübirlik sorunları yoktu, ama buna karşın dünya sorunlarının hepsini kendi sorunlarıymış gibi algılıyordu. Biliyordu, böyle düşünmek aslında doğru değildi ve boştu ama o, bir kere öyle düşünüyordu. Dahası öyle düşünmek elinde değildi.

    Savaşlar, açlık, susuzluk, sefalet diz boyu…

    Evrensel sorunları bir kenara bıraksa, sadece Kürdler ile ilgilense bile işin içinden çıkamıyordu. Bir insan yalnız başına ne yapabilirdi ki? Belki zengin olsa sevdiğin birkaç kişiye parasal yardım edebilirdi. Ya başka? Başka da yine dünyada olup bitenlere bakıp, hiçbir şey yapmamaktan vicdan azabı duyacak, yine uykusuz geceler geçirecekti. Çünkü dünyadaki bütün kahpelikleri, puştluk ve alçaklıkları biliyordu.

    Onun geceleri, aslında siyah değil masmaviydi.

    Arada sırada biraz internette bazı şeyler okuduktan sonra balkona çıkar, uzaya, sonsuz ve bucaksız gökyüzüne bakar dururdu. Samanyolu, Sirius.

    Gece, bir yanılsamadır. Gece denilen şey, güneş gölgesinden başka bir şey değildi, ama o gölge, yıldız sayıları kadar yakamoz barındırıyordu.

    Gece arzda baykuşların, farelerin, yarasaların belki de Drakula'nın ilgisini de çekiyordu.

    Gece sevgi demekti.

    İnsanlar neden genellikle geceleri sevişirler?

    Geçenlerde bir yerde okudum, New York’ta herhangi bir yılda, bir hafta süreyle cereyan kesilmiş; o yıl New Yorkluların en çok çocuk doğurduğu yıl olmuş!

    Geceler kadın rahimi gibidirler, bazen de acı doğururlar.

    Mérxas,  gece karanlığına daldığında, kimsenin olmayışı, gürültünün azlığı ve durgunluğun aktiflikten daha faza olması, belki de en sevdiği durumdu.

    Koyu mavi gökyüzü ve yıldızlar. Kim bilir bu uçsuz bucaksız bulanıklığın içerisinde kaç bin tane başka yaşam biçimi vardı? Bizler uzayda yaşayan tek varlıklar olamazdık. Kim bilir onlar belki bizim varlığımızı biliyorlardı, ama ekolojik atmosferimize karışmıyorlardı. Allah denilen bir şey gerçekten var mıydı acaba? Allah olsaydı da sıfırdan ve hiçten var olamazdı. Onun da bir yaratıcısı olamaz mıydı?

    Mérxas bugün yine çok yorgundu. Canı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Mérxas hayat yorgunuydu. Manik depresyonlar kendisini rahat bırakmadığı için, sık sık intihar etmeyi düşünmüştü.

    Neden yaşamalıyım? Benim için yaşamanın hiçbir anlamı yoktur, demişti.

    İnsanlar nedensiz dünyaya geliyorlar, 8 saat çalışıyor, 8 saat yatıyor, 8 saatte alışveriş, yeme içme ve temizliğe gidiyor, derken yaşlanıyor ve ölüm kapıya dayanıyor.

    Böyle yaşamaktansa yaşamamak daha iyidir, diyordu. Böylesi bir yaşamın anlamı neydi?

    Mérxas, gezmek, dolaşmak, eğlenmek istiyor ama yapamıyordu. Ağır depresyonları vardı ve yerinden kımıldayamıyordu. Yatıyordu yatağa ve kara kara düşünüyordu. En çok da intihar için planlar yapıyordu. Ama ölmek için, intihar için cesaret lazımdı…

    Ya sakat kalırsam ne olacak? diyordu kendi kendine.

    Mérxas, yaşamdan iğreniyordu. Yaşam Mérxas’a büyük ve zor bir yükmüş gibi geliyordu

    Neden doğdum? diyordu. Dünyada yeterince insan yok muydu? Benim doğmamın anlamı neydi?

    Geldiği gibi de yine gitmeliydi. Kimseye yük olmamalıydı. Bu günden öteye kendisinde bir yaşama arzusu yoktu. Her nedense yaşamak istemiyordu. Bazı günler olurdu ki dünyayı kucaklamak istiyordu. Planları çokluğundan ne yapacağını şaşırıyor, nereye gideceğini bilmiyordu. Bir daldan bir dala atlıyordu. Böylesi günler uzun sürmezdi, ama depresyonlar geçip tekrar geliyorlardı. Neden ben? diyordu. Bu ne biçim bir kader?

    Lise son sınıfındaydı. Okulun bitmesine altı hafta kalmıştı ve imtihanlar vardı. İmtihanlardan çok korkmuştu öyle ki, geceleri uyku gözlerine girmemişti. 19 yaşında ilk panik atağı yaşamıştı. Hastaneye düşüyor, ilaç alıyor ve ilaçların yan etkilerinden okuluna devam edemiyordu. O günden bu güne hastalık peşini bırakmıyordu.

    Şimdi 36 yaşındaydı. Sanki son 17 yılı yerinde sayarak geçirmişti. Hastalıktan başka hiçbir şeyle uğraşmamıştı. İş hayatı nedir bilmiyordu. Bir iki kere yalnız yaşamayı denediyse de başaramadı. Ailesine geri dönmüştü. Mérxas yaşamdan çok korkuyordu. Ya annem ve babam ölürlerse bana ne olacak, kim bana bakacak diye düşünüyordu. Evin tek çocuğu ve çalışamıyor, kendi kendisine bakamıyor, alış veriş yapamıyordu. Yaptığı tek şey arada sırada bir şeyler yemek ve yatağa uzanmak. Kafasında olan problemlerden dolayı uyuduğu yoktu. Günde üç dört saat ya yatar, ya da yatmazdı.

    Mérxas, neler düşünmezdi ki? En çok ölümü ve dünyadaki haksızlıkları düşünüyordu. Pozitif hiçbir şey düşünmezdi. Keşke hasta olmasaydım da Kürdistan’da olsaydım. Oranın güneşi, havası, suyu ve toprağı bana yeter, diyordu. Ama Avrupa toplumu içerisinde doğmuş büyümüştü. Buna rağmen Kürdlere olan haksızlıkları, Kürdistan’ı, varoşlardaki aç susuz çocukları iyi biliyordu. Kürdler için bir şeyler yapmak istiyordu ama hiçbir şey yapamıyordu. Çok vicdan azabı çekiyordu.

    Yahudiler ve Kürdler diyordu. Bu iki halk dünyada en büyük zulmü gördüler, hem de dünyanın gözü önünde. Kimse bir şey yapmıyor. Neden bu haksızlık? Bu da benim hastalığım gibi bir şey olsa gerek. Ama neden? Biz ne yaptık ki Allah bize bu kadar acı çektiriyor?

    Mérxas’ın çevresi çok kötüydü. Annesi bir terzi dükkânında, babası da duvarcıydı ve inşaatta çalışıyordu. İyi kötü geçimini sağlıyorlardı. Çevresindeki insanların çoğu O’nun hastalığını -psikiyatride en zor hastalıklardan biri olmasına rağmen- anlamıyor, 'tembelliğine bahane üretiyor' diyorlardı. Oysa o lise son sınıfa kadar başarıyla devam etmişti. Kime ne anlatacaktı? Damdan düşen Nasrettin Hoca, inlemesine türlü yorumlarda bulunanlara 'İçinizden damdan düşen var mı?' diye anımsattığı gibi, ancak onun halinden kendisi gibi hasta olanlar anlardı.

    Annesiyle iyi anlaşıyordu ama babası çalışması için büyük baskılarda bulunuyordu.

    Akşama doğruydu. Bir e-mail aldı. Mail englishbaby.com’dan gelmişti. Mérxas buraya İngilizce'sini geliştirmek maksadıyla yazışabilecek bir arkadaş bulmak için kayıt yapmıştı. Anne ve babasından başka arkadaşları yoktu. Çok yalnızdı. Maili gönderen Binet Richard adında 25 yaşında siyah ve çok güzel bir kadındı. Kongo’da yaşadığını yazıyordu. Spor bakanı olan babasının helikopter kazasında öldüğünü ve kendisine 5.423.000 US Dolar miras bıraktığını belirtiyordu. Üvey annesi kendisinin pasaportuna ve diğer evraklara el koyduğu için, söz konusu parayı alamadığını, ancak Avrupa’ya aktarabilirse alabileceğini yazıyordu. Bunun için Binet, Avrupa’da birisine ihtiyaç duyuyordu. Mérxas’ın englishbaby.com’daki  sayfasında, resmini görünce kendisine âşık olduğunu ve güvendiği için parayı onun banka hesabı üzerine Avrupa’ya aktarmak istediğini yazıyordu.

    Mérxas, maili okuyunca önce şaşırdı. Gözlerini ovaladı bir daha okudu. Binet iki üç fotoğrafını da göndermişti. Biliyorum diyordu, bazı Afrikalılar yalan söylüyor, amaçları Avrupalılardan biraz para koparmak. Ama inan bana diyordu. Ben seninle yaşamak istiyorum ve senden bir metelik dahi istemiyorum. Babamdan bize kalan para her şeyimize yeter.

    Fakat Binet Mérxas’ın hasta olduğunu bilmiyordu. Ayrıca üvey annesinden kaçtığını, Senagel’de Amerikan İltica Kampı’na sığındığını, çok kötü koşullar altında yaşadığını, geçimini şu an vücudunu satmakla sağladığını yazıyor ve adeta Mérxas’a kendisini bu zor durumdan kurtarması için yalvarıyordu.

    Mérxas şok geçirmişti. Nasıl olur da insanın 5,5 milyon US Doları olur ve geçimini vücudunu satmakla sağlar? Binet’in hiç mi orada iyi bir arkadaşı veya akrabası yoktu? Mérxas, Binet’i bir an evvel oradan kurtarmak istiyordu, ama elinde yapacak bir şey de yoktu. Çünkü ne kendisine yardım edecek arkadaşları vardı, ne de parası…

    Mérxas ve Binet bir hafta boyu mailleştiler. Mérxas, kendi durumunu izah etti. Binet de:

    Ben senden bir şey beklemiyorum. Beni bu zor durumdan kurtar gerisi sorun değil! dedi ve Mérxas’a Banka Müdürü’nün e-mail adresini gönderdi ve, Oraya yaz ve durumu izah et! dedi. Mérxas, Banka Müdürü’ne bir mail attı. Ertesi gün hemen cevap geldi. Mérxas’ın Kongo’da bir avukat tutması gerekiyormuş ve parayı ancak avukat aracılığıyla Avrupa’ya aktarabilirmiş. Sözde avukatın parasını Mérxas'ın peşin göndermesi

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1