Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Aşık Ve Şair Padişahlar
Aşık Ve Şair Padişahlar
Aşık Ve Şair Padişahlar
Ebook187 pages1 hour

Aşık Ve Şair Padişahlar

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Reşad Ekrem'in dilinde tarih gerçek hayattan daha canlı, daha güzel, daha büyülü…

Osmanlı padişahlarının hepsi şairdi, üstelik içlerinden bazıları gerçekten iyi şairdi. Aşk olmayınca meşk olmaz: Şairlerin temel besin kaynağı aşktır. Osmanlı padişahları da aşktan yana zengin hayatlar sürdüler. Kiminin adı tek kadınla anıldı, kiminin devrinde sarayda her gece onlarca beşik sallandı. Birden fazla eşi, pek çok cariyesi olanların bile çoğu zaman efsaneleşmiş bir tek aşkı oldu. Kanuni Hürrem Sultan'a "emperyal aşk şiirleri" yazıyordu; I. Abdülhamid ise "başının tacı, gözünün nuru, gönlünün süruru" Hümaşah Sultan'a bir gecelik vuslat uğruna "Kuşça canım, efendim yoluna kurban olsun" diye yalvarıyordu. Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı padişahlarının aşklarını ve şiirlerini anlatıyor.
LanguageTürkçe
Release dateJun 4, 2024
ISBN9786050978889
Aşık Ve Şair Padişahlar

Read more from Reşad Ekrem Koçu

Related to Aşık Ve Şair Padişahlar

Related ebooks

Reviews for Aşık Ve Şair Padişahlar

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Aşık Ve Şair Padişahlar - Reşad Ekrem Koçu

    Âşık ve Şair Padişahlar

    DOĞAN KİTAP TARAFINDAN YAYIMLANAN DİĞER KİTAPLARI:

    https://www.dogankitap.com.tr/yazar/resad-ekrem-kocu

    ÂŞIK VE ŞAİR PADİŞAHLAR

    Yazan: Reşad Ekrem Koçu

    Yayın hakları: © Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.

    Bu eserin bütün hakları saklıdır. Yayınevinden yazılı izin alınmadan kısmen veya

    tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.

    Bu kitap ilk olarak 1950 yılında aynı adla Tarih Dünyası dergisinin özel sayısı olarak basılmıştır.

    Dijital yayın tarihi: /Şubat 2021 / ISBN 978-605-09-7888-9

    Kapak tasarımı: Geray Gençer

    Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.

    19 Mayıs Cad. Golden Plaza No. 1 Kat 10, 34360 Şişli - İSTANBUL

    Tel. (212) 373 77 00 / Faks (212) 355 83 16

    www.dogankitap.com.tr / editor@dogankitap.com.tr / satis@dogankitap.com.tr

    Âşık ve Şair Padişahlar

    Reşad Ekrem Koçu

    Osman Gazi ve Mal Hatun

    Hayatı ve gazaları bir destan halinde anlatılan Osman Gazi’nin adı yanında tek bir kadın adı, Mal Hatun anılır.

    Genç cengâverin bir şeyh kızı olan bu kadını büyük bir aşkla bağlanıp aldığı hakkında kesin, aydın bir kayıt yoktur. Fakat bir rüya menkıbesi nakledilir ki, mistik havasında misk gibi aşk kokar. Bir şeyh elinden de güzel bir kız, palayla değil, rüyayla alınır. 15. yüzyıl müverrihlerinden Âşıkpaşazade Derviş Ahmed Âşıkî şöyle anlatıyor:

    "Bir aziz şeyh vardı. Çok kerameti görülmütü ve halk ona çok bağlanmıştı. Amma dervişlik yüreğinde, gönlünde idi, kılık kıyafetinde değildi. Dünyası ve nimeti ve davarı çoktu. Adına Edebali derlerdi. Evinin kapısı daima açık, misafirhanesinde daima adam bulunurdu.

    Osman Gazi de bir gün o derviş Edebali’ye konuk oldu. Niyaz etti ve bir lahza ağladı ve sonra uyku galip oldu, yattı ve uyudu.

    Düşünde gördü kim: o azizin kuşağından bir ay doğar.

    Ve o ay gelir Osman Gazi’nin koynuna girer.

    Ve o ay Osman Gazi’nin koynuna girdiği anda Osman’ın karnında bir ağaç biter.

    Ve o ağacın gölgesi âlemi tutar.

    Ağacın gölgesinde dağlar, dağlarda çağlayan sular var.

    O sulardan kimi içer, kimi de bağ bağçe suvarır. Ve kimi çeşmeler akıtır.

    Uyandığında Osman Gazi rüyasından şeyhe haber verir. Şeyh der ki:

    ‘Oğul Osman!.. Padişahlık sana ve senin nesline mübarek olsun. Koynuna giren o ay ki benim kızımdır, kızım Mal Hatun senin helalin oldu!’

    Şeyh Edebali kızı Mal Hatun’u Osman Gazi’ye hemen nikâh ediverdi.

    Dir: Oğlum, fırsat ü nusret senindir

    Hidayet menzili nimet senindir

    Sana verildi taht, düşmesin baht

    Ezelî ta ebed devlet senindir

    Yana çırağların âlem içre

    Döşene sofran, davet senindir...

    Şeyh Edebali kim Osman Gazi’nin düşünü tabir eyledi ve padişahlığı kendisine ve nesline müjdeledi, yanında şeyhin bir müridi vardı, o cana Kumral Dede derlerdi. Kumral Dede ider:

    ‘Ey Osman!.. Sana padişahlık verildi, bize ihsanın yok mu?..’

    Osman ider:

    ‘Ne vakit ki padişah olayım, sana bir şehir vereyim!..’

    Derviş ider:

    ‘Bize bir kâğıt ver imdi!..’

    Osman Gazi ider:

    ‘Ben kâğıt yazmak bilir miyim ki benden kâğıt istersin, amma atamdan bir kılıç kalmıştır, sende dursun, nişanım olsun, benim neslimden olanlar benim kılıcımı görsün ve senin neslinden olanlardan köyünü almasınlar...’

    Osman Gazi o kılıcı Derviş Kumral’a verdi. Şimdi dahi o kılıç Kumral Dede neslindedir. Âl-i Osman’dan her kim ki padişah ola, o köye giderler, o kılıcı ziyaret ederler..."

    Güzel şeyh kızını aldıktan sonra şehir de verilir, dede yadigârı kılıç da verilir, aşk demişler adına!

    Kumral Dede’nin Osman’ın aşkına sırdaş olduğunu ve şeyh kızının alınmasında ona yardım ettiğini düşünemez miyiz?..

    Nerde romancılar, filmciler?.. Osman Gazi, 18-19 yaşlarında, duman bıyıklı, demir pençeli, yağız çehreli bir cengâver önce bir cenk alanında bebr ü peleng gibi şöyle bir görünsün. Sonra bahçede bağda, koruda ormanda, su kenarında güzel şeyh kızı Mal Hatun’u görsün ve yıldırımla vurulsun...

    Ya kız?

    Osman’ın bakışlarından hem korkar, hem ümide düşer.

    Ya Derviş Kumral?

    İnsanın yüreğindekini bakışlarından okuyan o can?

    Kavalıyla, sazıyla, sürüleriyle, Anadolu’nun bakire kırlarının tabiat güzellikleriyle hatta müzikal bir filmi, bir opereti bile olur.

    Osmanlı padişahlarının ikincisi Orhan Gazi o Mal Hatun’un oğludur.

    Orhan Gazi ve Nilüfer Hatun

    Osman Gazi bir şeyh kızını sevmiş almıştı, oğlu Orhan Yarhisar tekfurunun kızı bir Hıristiyan dilberiyle evlendi.

    Rum kızı demiyorum, Hıristiyan diyorum.

    İslamiyet henüz Türkler arasında yayılmamıştı ki, Orta Asya’dan göç eden putperest Türk aşiretleri Anadolu’ya girmeye başlamışlardı, daha miladın 5.-6. yüzyıllarında. Gelenler Hıristiyan dinini kabul ettiler, dindaş olunca devletle uzlaştılar, ama Rumcayı öğrenmediler, Türkçe konuştular... Ta zamanımıza kadar... En mutaasıpları da Orta Anadolu’da yerleşenleri oldu, son zamanlara kadar sorardınız, Rum’um demezlerdi, Karamanlı’yım derlerdi. İstanbul’da yerleşenlerinin mezarlıkları bile ayrıydı. Rumlardan, Balıklı Mezarlığı’nda Karamanlıların kabir taşları bile Yunan harfleriyle Türkçe yazılıdır.

    Yarhisar tekfuru da onlardan biriydi.

    Gazi Mihal Bey

    Gazi Mihal Bey, ilk akıncılarımızdan, Gazi Evrenos Bey, ilk akıncılarımızdan. Onlardandı. Osman’ın, Orhan’ın, Murad’ın kılıç arkadaşları olduktan sonra, dilleri gibi dinlerini birleştirdiler, Müslüman oldular.

    Orhan Gazi Nilüfer Hatun’la evlendikten sonra karısına o kadar büyük bir aşkla bağlandı ki, öldükten sonra karıkoca, ikisini bir türbeye koydular.

    İslamiyet’i kabulden sonra tekfur kızı Ulufer adını aldı, biz sonraları biraz incelttik, çok çok güzel bir su çiçeğinin adına benzettik, tarihlerimiz Nilüfer diye yazar.

    Ahmed Âşıkî anlatıyor

    Müverrih Âşıkpaşazade Derviş Ahmed Âşıkî’nin şirin ve samimi lisanından dinleyelim:

    "Bilecik tekfuru Yarhisar tekfurunun kızını oğluna aldırdı. Osman Gazi sürü ile koyunlar gönderdi, itdi kim:

    ‘Karındaşım bunu düğünde hizmet edenlere yidirsin, inşallah ben dahi düğüne vardığım vakit saçımı (düğün hediyemi) iletirim. Eğer karındaşıma layık saçım yok ise bize layık olanını getiririm...’ dedi.

    Osman Gazi yaylaya çıktığında bütün malını Bilecik’te emanet bırakırdı. Tekfur ile o sebepten aşina olmuşlardı. Düğüne gelmesi için okuyucu (davetçi) yollamıştı.

    Mihal Gazi de Osman Gazi’ye Bilecik tekfurunun muradını bildirdi, muradı, Osman Gazi’yi yanındaki gazilerle düğünde bastırıp kırmaktı.

    Osman Gazi Bilecik tekfuruna haber ider:

    ‘Biz yaylaya gideriz, hatunum sen karındaşımın hatunu ile görüşmek, tanışmak ister, kerem et, emanetlerimizi bu yıl da sizin hisara gönderelim...’ diye.

    Bilecik tekfuru gayet sevindi, canla sözün kabul etti. Osman Gazi yine haber ider:

    ‘Bizim hatunlarımız sahraya alışmışlardır, Bilecik dar yerdir, düğünü Çakırpınarı’nda yapsın’ diye.

    Bildirdiği günde öküzlerini yükletti. Her zaman götüren hatunlara verdi. Ve keçelerin içine bir nice adamları sardılar, sürdüler, akşam karanlığında hisara girdiler. Bir iki katar öküz kim hisara girdi, keçe yüklerinin arasından yalınkılıç adamlar çıktılar. Kapucuları paraladılar, hisarda az adam kalmıştı, çoğu düğüne gitmişti. Bilecik Hisarı fetholundu.

    Bu tarafta Osman Gazi dahi görelim ne yaptı. Bir nice gazileri baş bezleri ile avret kılığına koydu. Tekfura haber gönderdi kim:

    ‘Bu avretleri düğünde ayrıca bir yere kondursun, hatunlarımız oradaki erleri görüp utanmasınlar...’ dedi.

    Tekfur gayet sevindi. Türk’ün eri ve avreti ele girdi diye.

    Osman Gazi öküzleri Bilecik Hisarı’na götürenler ile kavletmişti ki onlar hisara girdikleri saatte Osman Gazi tekfurun düğününe gele...

    Osman Gazi düğüne geldi, tekfur karşıladı, tazim ile kondurdu. Tekfur sarhoş idi. Çadırına vardı, Osman Gazi ile Gazi Mihal atlandılar. Tekfura haber verdiler:

    ‘Hey!.. Türk kaçtı...’ dediler.

    Tekfur da adamları ile atlandı, Kıldırık derler bir dere vardır, Bilecik yanında, oraya vardı, Tekfur da o dereye girdi ve hemen boğazını gazilerin eline verdi.

    Düğün yerinde avret kılığındaki gaziler de düğün yerini bastılar, kaçamayanları esir ettiler.

    Tekfur kuyu kazdı gaziler düşeler

    Gaziler düşmedi kendi düştü...

    Bilecik tekfurunun gelini kim esir oldu, Yarhisar tekfurunun kızıdır. Osman Gazi onu oğlu Orhan’a verdi, o gelin Ulufer Hatun’dur. Orhan dahi o zaman yiğit olmuştu. Osman Gazi, Ulufer Hatun’a düğün yaptı.

    Bursa yanından akar Ulufer Suyu köprüsünü bu hatun yaptırdı ve o suya Ulufer adını verdiler. Murad Han Gazi ve ilk defa Rumeli’ne geçen Süleyman Paşa bu hatunun oğullarıdır. Bu hatun kim vefat etti, Orhan Gazi’nin yanına defnolundu.

    Nilüfer Hatun’u aguş-i muhabbetine çektiğinde Orhan Gazi 12-13 yaşlarında idi.

    O burçtan kim tulû etti Murad Han

    Süleyman Paşa hem çıktı nikabdan

    Hatun selatin ankalar doğurdu

    Cihan ruşen nur oldu ol çırağdan."

    İlk şair padişah – Hatice Alime Hüma Hatun

    ve Mara...

    Osmanoğullarının büyük simalarındandır, hayatı çetin mücadelelerle geçmiş, harp meydanlarında kılıcına karşı çıkılmaz bir cengâver olarak tanınmış, çok yorgun düştüğünde tahtını oğlu ve istikbalin Fatih Sultan Mehmed’i Şehzade Mehmed’e bırakabilecek feragati göstermiş, tekrar devlet hizmetine çağrıldığında, şahane inziva köşesini ve son maşukası bir Sırp prensesi, bir İslav dilberi Mara Sultan’la mülukâne zevk ve sefasını bırakarak, Varna Meydan Muharebesi’nde kan deryası içine atılmış ve parlak bir zafer kazanmıştı.

    Yerli ve yabancı kaynaklar aynı şeyleri yazarlar: şövalye, büyük cengâver; hem kılıç, hem kalem sahibi; kalbi sevgi, şefkat dolu adam; ince ruhlu ve zarif; vücut yapısı ve yüz çizgileriyle bir erkek güzeli.

    Taht şehri Bursa idi. Hayatına karışan ilk güzel kadın, Sinop Beyi İsfendiyar kızı Hatice Alime Hüma Hatun olmuştu. İsfendiyar Bey’in bir güzel kızı olduğunu duymuş, kadınlı-erkekli kalabalık bir heyet göndererek zevceliğe istetmişti. Derhal verdiler, gelin kız Sinop’tan Bursa’ya tantanalı bir alayla at üstünde getirildi ve düğün Bursa’da oldu. Dört düğün bir arada; kendisi evlenirken üç kız kardeşini de kocaya vermişti, birini İsfendiyar Bey’in kardeşi Kasım Bey’e, birini kumandanlarından Karaca Bey’e, birini de veziri Çandarlı İbrahim Paşa’nın oğlu Mahmud Bey’e. Hatice Alime Hüma Hatun ona Şehzade Mehmed’ini doğurdu.

    Bursa Sarayı’nda ve arada sırada gittiği Edirne Sarayı’nda muhteşem bir hayat sürmüş olan o güzel

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1