Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Edebiyat Anılarda Yaşar
Edebiyat Anılarda Yaşar
Edebiyat Anılarda Yaşar
Ebook221 pages1 hour

Edebiyat Anılarda Yaşar

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Refik Durbaş Edebiyat Anılarda Yaşar'da edebiyatın hazine sandığını açıyor. İnce Memed'den Bekçi Murtaza'ya roman kahramanları; Ahmet Mithat'tan Yaşar Kemal'e, Tevfik Fikret'ten Can Yücel'e yazarlar, şairler Cağaloğlu kaldırımlarında arz-ı endam edip aşk, tütün, alkol, yoksulluk, hüzün ve her şeye rağmen yaşama sevinci kokan hikâyelerini anlatıyorlar.

"Can Yücel, BBC'nin Türkçe Yayınlar Bölümü'nde spikerlik yapacaktır. Spikerlik, Nâzım Hikmet'in ölümüne kadar sürer.3 Haziran 1963'te Nâzım'ın ölümünü BBC'de okumak ona nasip olacaktır. Ve Nâzım'dan ayrılmanın acısını sunturlu bir küfürle süslediğinden o an işine son verilecektir BBC'de."
LanguageTürkçe
Release dateMay 31, 2024
ISBN9786258380767
Edebiyat Anılarda Yaşar

Related to Edebiyat Anılarda Yaşar

Related ebooks

Reviews for Edebiyat Anılarda Yaşar

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Edebiyat Anılarda Yaşar - Refik Durbaş

    Edebiyat Anılarda Yaşar

    DOĞAN KİTAP TARAFINDAN YAYIMLANAN DİĞER KİTAPLARI:

    https://www.dogankitap.com.tr/yazar/refik-durbas

    EDEBİYAT ANILARDA YAŞAR

    Yazan: Refik Durbaş

    Editör: Aslı Güneş

    Bu kitaptaki yazılar Refik Durbaş’ın BirGün gazetesinde farklı tarihlerde yazdığı yazılardan derlenmiştir.

    Yayın hakları: © Doğan Yayınları Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.

    Bu eserin bütün hakları saklıdır. Yayınevinden yazılı izin alınmadan kısmen veya

    tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.

    Dijital yayın tarihi: /Mayıs 2022 / ISBN 978-625-8380-76-7

    Kapak tasarımı: Geray Gençer

    Doğan Yayınları Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.

    19 Mayıs Cad. Golden Plaza No. 3, Kat 10, 34360 Şişli - İSTANBUL

    Tel. (212) 373 77 00 / Faks (212) 355 83 16

    www.dogankitap.com.tr / editor@dogankitap.com.tr / satis@dogankitap.com.tr

    Edebiyat Anılarda Yaşar

    Refik Durbaş

    Öykülerin de

    bir öyküsü vardır

    İnce Memed Cağaloğlu’nda...

    Yaşar Kemal, roman denemelerine 1946-47 yıllarında başlar. Ortadirek romanına başlamıştır, ama yarım bırakmıştır. İnce Memed de taslak halindedir.

    1951’de Adana’dan İstanbul’a gelir.

    Paraya gereksinimi vardır. Tanıdığı bir sinemacı, bir senaryo yazmasını ister. Sinema bilgisi de Abidin Dino’dan öğrendikleri kadardır.

    Film yapacak kişiye İnce Memed’in konusunu anlatır.

    Üç bin liraya anlaşırlar.

    Senaryoyu yazar bitirir, fakat adam ortadan kaybolmuştur.

    Film işinden umudu kesince durumu, röportajlarını yayımladığı Cumhuriyet gazetesi yayın yönetmeni Cevat Fehmi Başkut’a anlatır.

    Ve bir gün Cevat Fehmi’ye Ben zaten bu konuyu roman olarak tasarlamış, birkaç bölüm de yazmıştım. Onu bu yıl bitirmek istiyorum. Ama paraya gereksinmem var. Bana avans olarak bin lira verirseniz diyecek olur.

    Cevat Fehmi, hemen vezneye gönderir Yaşar Kemal’i...

    Bin lirayı alınca Beşiktaş Serencebey’de bir ev tutacak ve zaten aklında ezbere aldığı romanı yazmaya başlayacaktır.

    Yıl 1953’tür ve İstanbul’da görülmemiş bir kış yaşanmaktadır. Tuna’dan gelen buzlar, İstanbul Boğazı’na inmiştir. Yaşar Kemal’in deyişiyle yeryüzü gökyüzü donmuştur. Evde küçük bir çini sobadan başka bir şey yoktur. Bulabilirlerse sobada odun yakmaktadırlar.

    Tilda, yatağın içinde kitap okumaktadır.

    Yaşar Kemal, Erzurum’dan aldığı kalın eldivenler elinde, İnce Memed’i üç ay içinde yazar ve hemen Cevat Fehmi’ye götürür.

    Bu arada kimi anlaşmazlıklar yüzünden Cumhuriyet’te yayımlanmayınca Yaşar Kemal romanını "Al bu senin, Cumhuriyet’ten çekip alıyorum, sen yayımla!" diyerek Dünya gazetesine, Bedii Faik’e götürecektir...

    Bedii Faik’e göre de işin aslı ise şöyledir:

    Gazetede dizi olması kolaylığına uygun düşmesi için bir macera romanı yazmıştır Yaşar Kemal. Hiçbir edebi iddiası yoktur. Peyami Safa’nın macera romanlarına koyduğu Server Bedi takma ad misali, bu romanını kendi adıyla değil de nam-ı müstearla yayımlamak istemektedir.

    Fakat Cevat Fehmi, romanın başındaki yirmi sayfa tutan upuzun girişi sıkıcı bulduğundan, Yaşar Kemal’in bu bölümü çıkarması koşuluyla romanı yayımlamak istemektedir. Yaşar Kemal ise buna razı gelmemektedir.

    Bu yüzden de romanını Bedii Faik’e getirmiştir ve Dünya’da yayımlamak istemektedir.

    Bedii Faik, Yaşar Kemal’e önce neden takma ad ile yayımlamak istediğini sorar.

    Yaşar Kemal’in yanıtı oldukça ilginçtir: Okuduğun zaman sen de göreceksin ki tam bir macera romanıdır bu ve Yaşar Kemal imzasıyla bir arada durması bence imkânsız!

    Ve Bedii Faik, romanı alıp evine götürür. Bir gecede de okur...

    Bedii Faik, gerçekten de ilk sayfalarını Cevat Fehmi’ye hak verecek derecede sıkıcı bulur. Ama okudukça Yaşar Kemal’in kendisine bu kadar haksızlığı ve tersliği nasıl yapabildiğine de şaşar...

    Ertesi gün de romanı aldığı gibi Cumhuriyet’te, Nadir Nadi’nin kapısına dayanacak, olan biteni anlattıktan sonra Ben Yaşar Kemal’i bu romana imzasını koyması için ikna edeceğim, sen de Cevat Fehmi’ye söyle romanın baş tarafını atmadan tefrika etsin.

    Birkaç gün sonra da roman Yaşar Kemal imzasıyla ve küçük bir bölümü çıkarılarak Cumhuriyet’te yayımlanacaktır.

    Çünkü zamanın basın savcısı Hicabi Dinç, Cumhuriyet’e gelerek, Cevat Bey Ankara’dan emir geldi, bu romanı keseceksiniz diyecektir.

    Cevat Fehmi de ayağa kalkarak Hicabi Hicabi diye bağıracaktır:

    O sana Ankara’dan telefon edenler bana telefon etsinler. Sen mi anlarsın romandan ben mi, onlar mı anlar, ben mi, gücünüz yeterse bu romanı gazeteden kestirin bakalım. (Ne yazı müdürleri varmış, bir de şimdikilere bakın!)

    Sonuçta gazetenin avukatı Orhan Apaydın, suç sayılabilecek küçük bir parça bulsa da Yaşar Kemal o parçayı kitap çıkarken koyacaktır.

    Kanun Namına filmiyle sokağı sinemaya taşıyan Ö. Lütfi Akad, yeni konular arayarak Erman Film adına filmler çekmektedir. Bir gün Yaşar Kemal ile karşılaşır, işe yarar bir şeyler yazıp yazmadığını sorar. Yaşar Kemal bir Çukurova hikâyesi yazdığından söz eder. Bir süre sonra da Hürrem Erman, ofisinde Şeref Gür (en güzel abimizdir) ve Lütfi Akad’la birlikte Yaşar Kemal’den bu hikâyeyi dinleyecek ve çok etkilenecektir. Yaşar Kemal’den hemen bu hikâyenin senaryosunu yazmasını ister ve o zamana göre yüksek bir ücret önerir. Yaşar Kemal de hemen paltosunun cebinden çıkarıp anlattığı hikâyenin senaryosunu Erman’ın masasının üzerine koyacaktır. Bunun üzerine Hürrem Erman hem çok şaşıracak, hem de çok para ödediği için bozulacaktır. Sonrasını Lütfi Akad şöyle anlatacaktır: Bundan sonraki karşılaşmalarında Yaşar, senaryo olabilecek ilginç bir hikâye anlattığında, Hürrem Bey pazarlığı yapmazdan evvel, iyice emin olmak için Yaşar’ın paltosunun ceplerini kontrol edecektir.

    Bugünün Marko Paşaları...

    Dört sayfalık, halk için haftalık siyasi mizah gazetesi. Adı: Marko Paşa. 25 Kasım 1946 Pazartesi yayın hayatına başlar.

    Yazarları Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz ve çizgileriyle Mustafa Mim Uykusuz’dur.

    Gazete, toplumcu ve gerçekçi halk mizahıyla güldürürken düşünceye de önem verir. O dönemlerde adeta ana muhalefet gibi etki yaratan gazetenin yazarlarına karşı birçok dava açılır, kimi sayılar toplatılır ve hatta adındaki Paşa kelimesinden dolayı zamanın Milli Şefi İsmet (İnönü) Paşa ile alay edildiği söylenerek kapatılır.

    Bu tür olaylar nedeniyle Toplatılmadığı zamanlar çıkar ya da Yazarları hapishanede olmadığı zamanlar çıkar gibi ibarelerle bile yayımlanır.

    O dönemlerde en çok satan gazetelerin tirajları 50 bin sınırındayken o 60-70 bin okuyucuya ulaşabilmiştir.

    Marko Paşa kapatılınca sırasıyla Merhumpaşa, Malumpaşa, Yedi-Sekiz Hasan Paşa, Hür Marko Paşa, Bizim Paşa, Ali Baba ve Kırk Haremiler adları altında yeniden gün yüzüne çıkar.

    Bugün neleri tartışıyoruz?

    Tesettür mü?

    İşte Mim Uykusuz’un karikatürü: Güliver ve iki cüce.

    Karikatürde Falih Rıfkı ve Nihat Erim, Hürriyet Heykeline birinin elinde Ulus gazetesi, şal çekmekte... Karikatürün altında da şu ibare yer almakta: Yeni tesettür modası icad eden Falih Rıfkı ve Nihat Erim’in Hürriyet Heykeli’ne şal çektiklerinin resmidir.

    Yıllardır kanayan bir yara misali duran Basın Yasası mı?

    Marko Paşa’da Şakalar köşesinden bir bölüm:

    Marko Paşa nam bir ceride çıkarmış... Bir fıkracık istediler Abdi âcizden. Evvel Allah, sonra Matbuat kanununa sığındım. Ne olur ne olmaz? Dostlar, komşular ve hanem halkı! Şişede durduğu gibi durmaz kâfir; cepte durduğu gibi durmaz kalem. Helal edin hakkınızı, saye-i kanunu matbuatta fıkra yazmağa gidiyorum.

    Bedelli askerlik mi?

    66 yıl öncesinin Marko Paşa’sından okuyalım:

    İki hafta evvel bugün, bir buçuk sene askerlik karşılığı üç bin lira olmak üzere askerlik bedeli çıktı. İki hafta evvel bugünden bir gün sonra bedel iki bine indi. İki hafta evvel bugünden üç gün sonra altı ay askerlik karşılığı olmak üzere bedel 250 liraya indi. İki hafta evvel bugünden dört gün sonra bedel kalktı.

    Ve memurlar için sevindirici bir haber: Başlığı Memurlar refaha kavuştu.

    Ankara – (Hususi muhabirimiz telepati ile bildiriyor.) Memurların işten çıkarılacağına dair bazı gazetelerde asılsız haberler neşredildi. Burada malûmatına müracaat ettiğim bazı selahiyetli zevat bu hususta şunları söylemiştir:

    Bu haberler asılsız, balondur ve muhalifler tarafından uçurulmuştur. İşin aslı şudur ki memurlar terfih edilecektir. Bunun için de incelemeye başlayacak olan komisyon azalarının incelenmesine başlanacaktır. Memurların maaşlarına yüzde yüz zam yapılacak ve ancak bu maksat için de yüzde yüz nispetinde memurlar dairelerden kapı dışarı edilecektir.

    Rum asıllı Osmanlı hekimi Marko Paşa’nın asıl adı Marko Apostolidis’tir. 1814’te Syros Adası’nda doğdu. İstanbul’da Askeri Tıbbiye’yi bitirdi. Kısa sürede iyi bir hekim olarak ün kazandı ve tuğgeneralliğe yükseltilen ilk hekim oldu. 1861’de Sultan Abdülaziz tahta geçince Marko Paşa’yı hekimbaşı yaptı. Kırımlı Aziz Bey’le birlikte Türkiye Kızılay Derneği’nin kurulmasına katkıda bulundu. Çözümü imkânsız sorun sahibi kişilere Derdini Marko Paşa’ya anlat deyimi günümüzde bile kullanılmaktadır. 5 Aralık 1888’de Burgaz Adası’nda 74 yaşında öldü. Mezarı Kuzguncuk’tadır. Kuzguncuk vapur iskelesi yanındaki küçük park onun adını taşımaktadır.

    Anjelik’in tarihsel değişimi

    Şiire başladığım yıllarda, özellikle 1962’den itibaren gidip gelirdim, ama bir gazetede resmen çalışmaya 1967 yılında, Yeni İstanbul’da başladım.

    Yeni İstanbul aslında 1950-60 arası mavi başlıkla çıkan, özellikle edebiyatçıların yer aldığı, ilk kez ekonomi sayfası hazırlayan, az satan fakat etkili bir gazete idi. Yönetim yeri Cağaloğlu dışında, Şişhane’de.

    Yeni İstanbul’da işe başladığımda sahibi Kemal Uzan görünüyordu, gazeteyi ise doktor olduğu söylenen Yavuz Uzan yönetiyordu.

    Çalıştığım iki yıl içinde gazetenin yazı işleri sürekli değişti.

    O yıllarda yolu Yeni İstanbul’a düşmeyen gazeteci yok gibidir.

    Murat Sertoğlu, pehlivan, aşk, tarih olmak üzere günde 4-5 tefrikayla gazetenin neredeyse bir sayfasını doldururdu. Bunları da genellikle eski harflerle yazardı. Osmanlıca bilen tek dizgici haliyle hepsini yetiştiremezdi. Ben her gece iki sayfayı yeni yazıya çevirirdim. Bu sayede de tefrikanın künhüne varmıştım.

    Tefrikada önemli olan son paragraftı. Özellikle pehlivan tefrikası ise başlarda istediğin kadar kuşlardan, böceklerden, havanın güzelliğinden söz et, önemli değil. Fakat son paragrafa geldiğinde, güreşçinin biri kündeye gelecekse, orada kalacak ve okur merak edecektir. Ertesi gün yine kuşlardan, havaların güzelliğinden başla söze, ama son paragrafta okur yine merakta kalmayacaksa o tefrikadan hayır gelmez.

    O yıllar televizyon yok, haliyle diziler de. Bugünün dizi merakını tefrikalar giderirdi. Tefrika sayesinde de gazete okur kazanırdı.

    Bir de Anjelik tefrikası vardı, dört yüz küsur günden beri süren...

    Bir gün Murat Sertoğlu ve ekibi gazeteden ayrıldı, Anjeliki çeviren Tanju adlı genç gazeteci de...

    Tefrikalar yarım kalmıştı.

    İmdada Erdoğan Tokmakçıoğlu yetişti.

    Çingene Pilici adlı öykü kitabıyla şöhret bulmuş Tokmakçıoğlu, gazeteciliğin her dalında çalışmış bir yazı emekçisi. Sıkı da bir içkici...

    Sabahleyin, Şişhane’de Sinagog’un karşısında ayakçılarda buluşulur, bir elma dörde bölünerek iki bardak afyonlu şarap yudumlanırdı. O sırada Tokmakçıoğlu, ileride yazacağı iki romandan, Sirkeci Aslanları ile Beşiktaş’ın Orta Halli Kızları’ndan uzun uzun söz eder, ardından tefrikaların kurgusunu yaparak yazmaya başlardı.

    Sertoğlu’nun tefrikaları kolayca halledildi, pehlivanın biri galip getirilerek; fakat Anjelik’i çözmek zor. Olaylar Napoléon döneminde geçiyor. Bir sürü entrika vardı. Üstelik çevirmeninden başka da kimse okumamış; ne başı biliniyor, ne sonu...

    Tokmakçıoğlu’nun yazdıklarından birkaç gün sonra okurlardan mektup bombardımanı başladı.

    Dört yüz küsur gündür öpüşmeyen Anjelik, şimdi ne olmuştu da tül perdeler ardında her türlü aşk rezaletini yaşıyordu?

    O masum Anjelik nasıl olup da birkaç gün içinde neredeyse bir fahişeye dönmüştü.

    Ama üstat onu da halletti ve tefrika birkaç gün içinde nihayete erdi.

    Şimdilerde tarih üzerine çok

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1